29 Şubat 2012 Çarşamba

İkizlerimin pastası

          Çocuklar  sabah  kreşe gitmeden önce  bana sipariş verdiler..Birde benim onlara  hiç pasta yapmadığımdan şikayet  ettiler..Kızım çilekli,oğlum  da  çukulatalı pasta istediği için görüntü de böyle oldu..Yapımı çok basit.....Normal bir  kek malzemesi hazırladım,fırına verdim,çıkınca  önce ortadan sonra yine ikisinin de arasını kestim ve krem şanti ile  süsledim..Nasıl  mutlu oldular anlatamam..
           Aslında  yazacak çok konular var ama bilgisayarın başına oturupta  yazacak zamanım yok desem...Hayat koşturmacası  işte....
          Kendinize  iyi bakın arkadaşlar..

21 Şubat 2012 Salı

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM.....

Uzun süredir kendime işlemek istediğim bir yazıydı bu aslında..Birde Tuğranın  bütün kelimelere uyarlanabileceğini öğrendim biraz araştırdıktan sonra..

İşleyen  güzel  işlemiş yani ben...çerçevecimde elinden gelenin en güzelini yapmış ve geriye böyle  seyrine doyulmaz bir  güzellik çıkmış haksızmıyım..

19 Şubat 2012 Pazar

3 çocuk annesine gönderilecek en güzel yazı..

Kardeşimin  bana  göndermiş olduğu benimde çok beğendiğim ve paylaşmak istediğim bir yazı...

DOĞAN CÜCELOĞLU'NDAN MUHTEŞEM BİR YAZI-

İnsanın Anavatanı Çocukluğudur

Bir gün seminere başlamadan önce kısa boylu güler yüzlü birisi geldi, Hocam
elinizi öpmek istiyorum, dedi. Ben el öptürmekten pek hoşlanmadığım için,
yanaktan öpüşelim, dedim, öpüştük. Aramızda şöyle bir konuşma yer aldı:

- Hayrola, neden elimi öpmek istedin?

- Hocam, üç yıl önce sizin bir seminerinizi katıldım. Hayatım değişti. O
seminerden sonra daha mutlu bir ailem var ve size teşekkür etmek istiyorum;
onun için elinizi öpmek istedim.

- Ne oldu, nasıl oldu?

- Üç yıl önce şirketimizin organize ettiği iki günlük bir seminerde bizimle
beraberdiniz. O seminerin bitişine doğru dediniz ki, “Bir insanın anavatanı
çocukluğudur. Çocukluğunu doya doya yaşayamamış bir insanın mutlu olması
çok zordur. Bir annenin, bir babanın en önemli görevi, çocuklarının
çocukluğunu doya doya yaşamasına olanaklar yaratmaktır.”

Bir süre sustu, bir şey hatırlamak ister gibi düşündü, sonra konuşmaya
devam etti:

- Hatta daha da ilerisi için söylediniz; dediniz ki, “Bir ulusun en önemli
görevi çocuklarının çocukluğunu doya doya yaşamasına olanaklar
yaratmaktır.” Ben bir baba olarak sizi duyduğum zaman kendi kendime
düşündüm: Ben bir baba olarak çocuğumun çocukluğunu doya doya yaşamasına
fırsatlar yaratıyor muyum? Böyle bir sorunun o zamana kadar hiç aklıma
gelmediğini fark ettim. Ben ne yapıyorum, diye düşündüm. Benim yaptığım
sanırım birçok babanın yaptığının aynısıydı. Dokuz yaşındaki oğlum ben
işten eve gelince beni görmemeye, benden kaçmaya çalışıyordu. Neden kaçmaya
çalışıyordu, biliyor musunuz, Hocam?

- Hayır, neden?

- Çünkü onu görünce hemen şu soruyu soruyordum. “Oğlum bugün ödevini yaptın
mı?” Tuhaf tuhaf bakıyor, gözünü kaçırıyor, daha da sıkıştırınca, hayır
anlamına gelen, “cık” sesini çıkarıyordu. Kızıyordum, söyleniyordum, “Niye
yapmıyorsun ödevini!” diyordum. Aramızda sürekli tartışmalar, sürtüşmeler
oluşuyordu. Tabii bunun sonucunda bütün aile huzursuz oluyordu.

Burada biraz sustu, soluklandı. Sanki hatırlamak istemediği anılar vardı;
onların üstesinden gelmeye çalışıyordu. Sonra konuşmaya devam etti:

- Ben sizin seminerinizden çıktıktan sonra düşünmeye başladım. “Ben ne
biçim babayım,” diye kendime sordum. Seminer için geldiğim İstanbul’dan
çalışma yerim olan Kayseri’ye gidinceye kadar düşündüm; otobüste bütün gece
düşündüm ve sonra kendi kendime dedim ki, eşimle konuşayım, biz birlikte
bir karar alalım. Diyelim ki bu çocuk isterse beş yıl sınıfta kalsın, ama
doya doya çocukluğunu yaşasın.

- Radikal bir karar!

- Evet, uçta bir karar, ama bu karar içime çok iyi geldi, Hocam.
Gerginliğim, üzüntüm gitti, içim rahat etti. Ben eve gelince eşime dedim
ki, hadi gel otur, konuşalım. Yemekten sonra oturduk konuştuk, çocuklar
yattı biz konuşmaya devam ettik. Seminerde anlatılanları aktardım, böyle
böyle böyle diye izah ettim ona ve en nihayet dedim ki, ya benim gönlümden
ne geçiyor sana söyleyeyim. Bizim oğlumuz var ya bizim oğlumuz, o isterse
beş yıl sınıfta kalsın, ama çocukluğunu yaşasın! Şimdiye kadar onun
çocukluğunu yaşamasıyla ile ilgili pek bir çaba göstermedik, bir bilinç
göstermedik, oluruna bıraktık. Gel şimdi değiştirelim bunu.

- Eşiniz ne dedi?

- Hocam biliyor musun ne oldu?

- Ne oldu?

- Karım hayretle bana baktı ve dedi ki, “Bu ne biçim seminer be! Kim bu
adam? Öyle şey mi olur; yok bizim ki çocukluğunu yaşayacakmış! Bizim çocuk
çocukluğunu yaşarken öbürküler sınıflarını geçecek ilerleyecek! Öyle şey
olmaz.”

- Anlıyorum; anne olarak çocuğunun geride kalmasını istemiyor,
kaygılanıyor!

- Fakat hocam ben pes etmedim, bırakmadım, mücadeleye devam ettim. Her gün,
her akşam gece yarılarına kadar karımla konuştum. Üç gecenin sonunda bana,
peki ne halin varsa gör, dedi.

- Pes etti, yani. Peki, sen ne yaptın?

- İşte onu dediği günün sabahı eşofmanımı, ayakkabımı şöyle kapının yanına
bıraktım işe gittim; işten dönünce oğlumun gözüne baktım ve dedim ki, oğlum
bugün doya doya oynadın mı? Bana hayretle baktı ve “Hayır!” anlamına gelen
“cıkk” dedi. O zaman, hadi gel beraber aşağıya ineceğiz, oynayacağız,
dedim. Eşofmanımı giydim, ayakkabımı giydim, onunla beraber sokağa çıktık.
Pencereden arkadaşları bakıyorlarmış, onlar da sokağa çıktılar; birlikte
sokakta oyun oynadık. Akşam saat altıdan sekiz buçuğa kadar sokaktaydık.
Eve gelince toz toprak içindeyiz, beraber banyoya girdik, duş yaptık.
Havluyla kuruladım, çok mutluyduk ve o günden sonra işten dönünce her gün
onunla oynamaya başladım. Her gün, her gün, her gün oynadım. Yedi gün sekiz
gün sonraydı galiba, bir gün banyodan çıkarken onu kuruluyorum havluyla,
kolumu tuttu, bana döndü ve dedi ki, baba ya, ben seni çok seviyorum. Hocam
nefesim durdu, gözüm yaşardı, konuşamadım. Çünkü farkına vardım ki, şimdiye
kadar sevdiğini hiç söylememişti. Düşündüm, şimdiye kadar hiç
söylemediğinin farkında değildim; belki ömür boyu söylemeyecekti. “Ne büyük
tehlike!” diye düşündüm. Ömür boyu onun bana bu cümleyi söylemediğinin
farkında olmayacaktım.

- Demek farkına vardın, seni kutlarım. Senin farkına vardığın bu durum
birçok anne ve babanın farkında olmadığı gizil, örtük ama önemli bir
tehlike!

- İçimde bir şükür duygusu, havluyla çocuğumu kuruladım ve giydirdim ve
artık her gün oyun oynamaya devam ettik. Zaman geçti, iki hafta sonra okul,
öğretmen veli buluşması için okula davet etti. Daha önceki veli
buluşmalarında öğretmen, “Sizin oğlunuz akıllı bir çocuk, ama ödevleri
kargacık burgacık yazıyor, dikkat etmiyor. Sınıfta arkadaşlarını rahatsız
ediyor, onları itiyor kakıyor, lütfen onunla konuşun. Ödevlerine ilgi
gösterin, sınıfta arkadaşlarını rahatsız etmesin. Ödevlerini doğru dürüst
yapsın,” demişti. O nedenle öğretmen buluşmasına gitmekten çekiniyordum. Bu
davet gelince ben eşime dedim ki, hadi okuldaki buluşmaya beraber gidelim!
Yok, dedi, sen tek başına gideceksin, ben gelmeyeceğim.

- Eşiniz gelmek istemedi!

- Hayır istemedi. Ya beraber gidelim, diye ısrar ettim hayır hayır sen
yalnız gideceksin dedi. Ben yalnız gittim ve diğer veliler geldikçe sıra
bende olduğu halde sıranın arkasına geçtim, sıranın arkasına geçtim ki
başka kimse olmadan öğretmenle konuşayım, diye. Mahcup olacağımı
düşünüyordum. Her şeyin daha kötüye gittiğini düşünüyordum. En nihayet
bütün veliler öğretmenle konuşmalarını bitirip gittiler. Sıra bende!
Öğretmenin karşısına geçtim, bana baktı gülümsedi, siz ne yaptınız bu
çocuğa, dedi. Hiç cevap vermedim, önüme baktım. Lütfen söyleyin ne yaptınız
bu çocuğa, dedi. “Çok mu kötü hocam?” diye sordum. Gülümsedi, hayır, kötü
değil, dedi. “Artık sınıfta arkadaşlarını hiç rahatsız etmiyor, ödevleri
iyileşti, tam istediğim öğrenci oldu. Ne yaptınız bu çocuğa siz?”

- Herhalde bir baba olarak çok mutlu oldunuz?

- Hocam biliyor musunuz öğretmenin karşısında ağlamaya başladım.
İnanamıyordum kulağıma, içimden, vay evladım, biz sana ne yaptık şimdiye
kadar, duygusu vardı. Eve geldim, karım yüzüme baktı, gözlerim ağlamaktan
kıpkırmızı. “O kadar mı kötü?” diye sordu. Ona da cevap veremedim Hocam,
ona da cevap veremedim! Ağladım. Daha sonra anlattım. Hocam onun için sizin
elinizi öpmek istedim, teşekkür ediyorum. Benim oğlumun ve onun küçüğü
kızımın hayatını kurtardınız. Ailemin mutluluğu kurtuldu. Hakikaten bir
insanın anavatanı çocukluğuymuş. Anavatanı mutlu olan bir çocuk
çalışmasını, okulunu her şeyini bütün gücüyle yapar ve orada başarılı
olurmuş.

“Gel seni yeniden kucaklayayım!” dedim. Kucaklaştık.

“Çocuklar Gülsün diye!” yaşayalım. Çünkü insanın anavatanı çocukluğudur.
Çocuklar gülerek, oynayarak büyürse, sonunda büyükler güler. Büyükler mutlu
olup gülümseyince tüm ülke, tüm insanlık güler. Çocukların gülmesine hizmet
veren herkese selam olsun!

Doğan CÜCELOĞLU

    













 
 
 
 

18 Şubat 2012 Cumartesi

Blogger anneleri

Daha samimi olalım

Bir kaç gündür düşünüyordum nasıl yapsam diye, seviyorum blogumu ama anlık konuşmalar yapamıyorum soruma anında cevap alamıyorum, kim ne zaman online göremiyorum.
Blogger olan annelerle, henüz anne olmamış bayan bloggerla bir facebook sayfasında toplanalım istiyorum.
Peki neler yapalım bu sayfa da?
..
1.Sohbetler yapalım, birbirimizi daha yakından tanıyalım.
2.Çocuğunuz mu öksürüyor hemen sayfaya yazalım diğer annelerden anında cevap alalım.
3.Bloglarımızı birbirimize duyuralım, duvarda bloglarımızın linklerini paylaşalım.
4.Yayınladığınız her postu sayfa duvarında paylaşabilirsiniz, böylece daha çok kişi tarafından okunursunuz.
5.Yeni bloggerlarla tanışalım çoğalalım

Ben facebook sayfasını kurdum sizleride bekliyorum daha çok katılım olması ve yeni bloggerlarla tanışmamız için sizde blogunuzda paylaşırsanız çok sevinirim

İşte sayfamızın linkiFiliz  arkadaşımızın düşündüğü bir grup...Bence harika olmuş.Yazısını  aynen kopyaladım

14 Şubat 2012 Salı

Son günlerin modası kaftanlar..

Miray arkadaşımız 150.izleyicinin şerefine kendi el emeği olan kaftanlardan hediye etmek istiyor..Ben çok beğendim ve hemen katıldım inşallah biri benim olur. Son gün 26 Şubat acele edin..
Adres burada

13 Şubat 2012 Pazartesi

Kelebek gibi hediyeler...

tam da burada    çok güzel hediye veriyor arkadaşım ama acele edin son gündeyiz......

 Bu cici kitap ayiraci :)


 Ikinci olarak blogumun ismine uygun birsey olsun istedim, rengarenk ve kelebekli küpeler :) KelebekGibi okuyucusuna özel :)


12 Şubat 2012 Pazar

Yenileme ve Ekmek kutusu yapımı..

İçerde giydiğim ayakkabılarımın  üst kısımındaki süsler bozulunca   ben de bir kenarda bekleyen motiflerimi yapıştırmayı uygun gördüm...Bence gayet güzel oldular...Ayrıca çok güzel ısıtıyorlar ayaklarımı..










  Trendyol  zamanın birinde hediye çeki yollamıştı bana..Ben de hediyeyi kabul ettim ve alışveriş yaptım..Öyle güzel kolisi vardı ki atmaya kıyamadım..Dolabımda bulunan yapışkanlı kağıt ile kapladıktan sonra  harika bir ekmek kutum oldu böylece..Bu kağıdı çok sevdiğim için iki tane de  yoğurt kutusu kapladım... onlarıda un ve şeker kutusu olarak kullanıyorum..Kutunun arkasındaki tepsi de sevgili büyük görümcemin bana hediyesi...Yan taraftaki ekmek sepetlerinide aldığım zaman içini kumaşla kaplamıştım..Tabii bu konularda en büyük yardımcım silikon tabancası...
    Edirne 'de şu an karyağıyor..İnşallah sabaha kadar devam eder de çocuklar biraz kartopu oynarlar..bundan önce kar yağdığında  arkasından hemen buz tuttuğu için çocukları aşağıya indiremedim..
   Kadife sim sarma bohçam bitti nihayet..Sadecearkasına astar ve kenarlarına  kordon alıp diktikten sonra fotğrafını çekip  gösterebilirim..Ben yaptım diye değil ama çok güzel oldu...

9 Şubat 2012 Perşembe

LÜTFEN DUYARSIZ KALMAYALIM

Gamze'yi O Yolculuğa Göndermeyelim

Bu anneyi (adı Gamze) o seyahate göndermeyelim! Tüm yollar kapansın! 

Gamze, henüz 3 yaşında bir evlat sahibi gencecik bir ANNE.. Lösemi hastası ve ivedi



şekilde ilik nakli olması şart..Eğer uyumlu ilik hemen bulunmazsa doktorlar maalesef 


çok


umut verici konuşmuyorlar...3 ay gibi bir ömürden bahsediyorlar.. Kan grubu A RH + 




ve


Ege Üniversitesinde boş oda bulunabilindiği an yatışı yapılacak.. Lütfen yardım edelim


lütfen bir şeyler yapalım. Bunu duvarınızdan mümkümn olduğunca herkese duyurun


lütfen.




Gamzenin Bloğu



Bir yemeğin başka bir yemeğe dönüşümü...



          Eveeett bildiğiniz tavada börek başka birşey yok...Ama sırrı iç malzemesinde...Akşam  yemeğinde  fırında  tavuklu patates vardı...Patatesleri biraz fazla olmuş ve arttılar...Şimdi ben onları yarına saklasam az...Çöpe zaten atamam.. ben de yine dolapta bekleyen ve bir önceki sardığım böreklerden kalan üçgen yufklarım vardı veonlarla beraber bir tavada börek yapayım dedim iyi yapmışım ama değil mi?Sabah kahvaltısında  ısıtınca harika olacak...
            Yarın sabah kursumdan sonra  bir çarşı pazar işi var dolayısıyla eve geldiğimde de akşamyemeği haırlamak için zamanım olmayabilir.. ben de yarın ki yemeklerimi akşamdan yaptım soğuttum ve dolaba attım..
Böylece yarın rahat rahat alışverişimi yapabilirim...
  

7 Şubat 2012 Salı

Bir güzellik yap

               Bir güzellik yap bugün kendine
Sadece sahip olduklarını düşün!Olamayanlar.....üzülsün senin olmadıklarına...Keşkeleri hiç 
düşünme!!SEN Mutlu ol seçimlerinle!  Bırak keşkeler üzülsün senin seçimlerine.....
 Her yeni günü senin günün  ilan et ve şımart kendini...olabildiğince!...
Bırak dünler üülsün seçilmediğine..Kalbinde daha da büyüt sevgisini sevdiklerinin
Bırak sevmediklerin üzülsün kalbinde yerleri yok diye.....(internetten alıntıdır)
Bugün okudum veçok beğendim  şu kısacık ömrümüzde hiç üzülmeye değme aslında  üzenleri de hiç kaale almayalım en azından bugünden sonra...
Okulların açılmasıyla birlikte ben de kursuma başladım.Sim sarma bohçamın bitmesine çok az kaldı..Sonra sırada başka işler var.Sünnet için bir de pike takımı işlemeyi düşünüyorum..Saat 3 oldu ben daha temizlik ve yemek yapacağım.Bugün burası çok soğuk..